Hülya Denizalp Demircan: Bugün size ta Diyarbakır’dan misafirimiz olan bir arkadaşımızı, ve gönüllülük konusunda yaptığı çalışmaları tanıtacağız. Nebahat Akkoç, hoş geldin.
Nebahat Akkoç: Hoşbulduk.
HD: Ben de çok merak ediyorum neler yaptığınızı ve eminim sen anlatmaya başladıkça daha çok kişinin ilgisini çekecek. KAMER’in açılımı nedir ve böyle bir çalışma ne zaman ve neden başladı, önce bir tarihçeden başlayalım.
NA: KAMER’in açılımı Kadın Merkezi. KAMER 1997 yılında kurulmuş bir sivil toplum örgütü. Diyarbakır’da kadınlara destek olmak amacıyla açılmışken, şimdi neredeyse bütün Güneydoğu’da kadınlara destek olmaya çalışan bir sivil toplum örgütü.
HD: Beş yılda?
NA: Evet.
HD: Harika.
NA: Nereden aklınıza geldi derseniz; hep birilerinin başı bir taşa değiyor, ondan sonra bir şey gündeme geliyor. Öyle oldu benim de. Ben kadın çalışmasını bütün hücreleriyle hissederek yapılan bir çalışma olarak tanımlarım hep. Kadın olarak birşey hissetmişizdir, bir şey yaşamışızdır, çok canımızı yakmıştır. Ondan sonra işte belki bir kenara çekilmek de bir davranıştır ama bunu nasıl düzeltmek lazım hani denizde bir damla bile olsa diyerek yola çıkan bir grup kadınız biz. Böyle başladı.
HD: Peki taşa değdiniz ve kenara çekilmektense üstüne gitmeyi tercih ettiniz.
NA: Evet.
HD: Şu anda bütün Güneydoğu’ya yayılıyoruz derken, kaç kişiye hizmet veriyorsunuz?
NA: Bu güne kadar, beş yıl içinde toplam ulaştığımız kadın sayısı, beş ayrı program yürütüyoruz, bütün programların toplamı dört bine ulaştı.
HD: Programların başlıklarından da istersen bahsedelim.
NA: İlk başladığımız; ilk çalışmamız “kadının insan hakları için bilinç yükseltme” programları yapıyoruz. Bu, tabanda bir duyarlılık sağlamak amacıyla yapılan bir program, onun üzerine hemen aile içi şiddet yaşayan kadınlara destek olmak üzere acil yardım hattı servisleri açıyoruz çalıştığımız her yerde. Daha sonra kadınlarla çalışınca çocuklar gündeme geliyor, “çocuklara hayat” adlı bir çocuk programımız var Diyarbakır’da başlayıp bölgeye yaydığımız ve özellikle son yıllarda yoksulluğun çok can yakması üzerine. Eğer bir yerde kadın için bir şey yapacaksanız... Toplum yoksul ama toplumun en yoksul kesimi de kadınlar, hiçbir zaman ceplerinde beş para olmuyor. Girişimcilik gündeme geldi. “Kadın girişimciliği” projesi yapıyoruz ve bütün bu programları da bölgeye yaymak üzere “kadının insan hakları için bölgesel yayılma ve güçlenme” programı yapıyoruz.
HD: Her biri ayrı ayrı tartışılıp öğrenilmesi istenilen şeyler, gönül isterdi ki vaktimiz bol olsun, girelim ama sadece şunu söyleyeyim: web sayfanız var mı, daha doğrusu bunları merak edenler ayrıntılı bilgi nereden öğrenebilirler?
NA: Oluşturmaya çalışıyoruz web sayfası ama bizim, yani KAMER diye girerlerse mutlaka bir bilgi buluyorlar ama, bizim adımıza açılmış başka sayfalar var, kendi yaptığımız sürekli güncelleşen bir sayfadan ziyade. Genel bilgiler alabilecekleri yerler bulabilirler. Ayrıntılı bilgi isteyenler, sürekli başında kadınların beklediği 0 412 224 23 19 ve 0 412 228 10 53 no’lu telefonlardan ve bir de [email protected] adresinden ulaşabilirler.
HD: Evet. Gelelim gönüllülük ve sosyal sorumluluk konusuna... Sen gönüllülerle birlikte yürütüyorsun bunları değil mi?
Gönüllülük keyfiyet değil
NA: Evet.
HD: Nasıl bir gönüllü organizasyonunuz var, kaç gönüllü çalışıyor ?
NA: Şimdi bizim Türkiye’deki diğer sivil toplum örgütlerinden farklı bir yanımız var. Bir avantajımız belki var. Biz geç başladık çalışmaya, geç başlayınca da yeniden Amerika’yı keşfetmemek için Türkiye’de ne var ne yok, ne nasıl gitti, ne yanlış gitti neyi düzeltmek lazım falan diye çok tartışıp düşünerek başladık, bence bizim en iyi oturttuğumuz, hala tabii çok eksikleri var, tartıştığımız yerleri var ama gönüllülük sistemimiz iyi oturdu. Bir kere gönüllülüğün hem gönüllü kişiler tarafından hem gönüllü çalıştıran sivil toplum örgütleri tarafından yanlış algılanıp yanlış işletildiğini falan gördük. Gönüllülük hiçbir zaman keyfiyet değil ve gönüllüler de jokerlerimiz değil. Bu boyutuyla değerlendirdik, şöyle tanımladık: Gönüllülük belli zaman dilimleri içinde, belli işlerde gönüllünün talep ettiği, talip olduğu işlerde sınırlı yetki ve sorumluluğu olan işler.
HD: Birkaç örnek verebilir misin?
NA: Çok daha somuta indirgeyerek örnek verebilirim. Mesela bizim bir gönüllü listemiz vardır. Bu gönüllüler grup çalışması yapabilen gönüllülerdir. Bunlar yaklaşık bir yıllık eğitimden geçtiler, hazır vaziyettedirler. Diyelim ki Güneydoğu’nun herhangi bir yerinde bir grup çalışması yapılacak, mesela bazıları bize, il dışında seyahatlerde de çalışabilirim diye yazdırmıştır, ama bazıları şehir içinde çalışabilirim demiştir. Biz kimi göndereceğimizi biliriz. O kişinin hangi günler içinde uygun olabileceğini biliriz. Aradığımız zaman bir sıkıntı doğmaz çünkü karşılıklı çok netleşmişizdir gönüllülerle; 40’a yakın gönüllümüz var. Bu 40’a yakın gönüllüyle dört bin kişiye ulaştık. Ulaştığımız insanlar bizden destek alanlar, ama gönüllü olarak tanımlayamam onları.
HD: Anladım, peki bu 40 gönüllüler bir sene süren bir eğitim aldılar, ne tür bir eğitim bu?
NA: Şimdi biz bir kere şiddete karşı çalışan bir sivil toplum örgütüyüz. Şiddetin ne olduğunu, kadına yönelik şiddetin ne olduğunu fark edebilmeleri için bir kere bir uzun bir zaman geçiyor. Neredeyse bizim kuruluşumuzda tam zaman çalışan insanların katıldığı bütün eğitimlere katıldılar. Ondan sonra dönüp, kendi hayatını sorgulaması, kendi travmalarını görmesi, onlarla yüzleşmesi ve onlarla nasıl baş edebileceğini falan öğrenmesi gerekiyor çünkü, diyelim ki 20 kişilik bir grupla grup çalışması yapacaksa, grubun orta yerinde hiç ummadığı bir şiddet hikayesiyle karşılaşabilir. Anlatan zaten etkileniyor, dinleyen de çok etkileniyor, bu süreçleri yaşıyorlar ki bunlar böyle beş-altı aylık süreçtir, ondan sonra grup çalışması teknikleriyle ilgili sürekli, hiç durmayan çalışmalarımız var. Şimdi de iki ayda bir kere yeni karşılaştığımız durumlara göre yeni taktiklerimiz olmalı mı diye sürekli tekrar ettiğimiz bir çalışmamız var, bunlara katılıyorlar.
HD: Yani sonra karşılaştığınız durumlara uygun çözümler bulmak üzere sürekli yenilenen eğitim süreçleriniz var anladığım kadarıyla.
NA: Evet, kesinlikle. Geçen yıla kadar ayda bir kere idi. Onu da şöyle yapabiliyoruz ancak, yani çok koşturarak çalışan, çok yoğun çalışan bir grup olmamıza rağmen, ayda iki günü mutlaka iç değerlendirme toplantılarına ayırıyoruz ve mutlaka dışardan biri geliyor.
HD: Sizin grubunuz dışından?
NA: Evet, grubun dışından biri geliyor ve ondan sonra fark ediyoruz yeni şey ne, onunla nasıl baş edebilmişiz, edebilmiş miyiz, edememiş miyiz, yanlış mı yaptık falan... Şimdi beş yıldan sonra ancak bunu iki ayda bire indirebildik. Sürekli böyle bir hareketlilik var kurumun içinde.
Merkezi olmayan örgütlenme
HD: Peki bu 40 kişi sizin, dört bin kadına ulaştık diyorsunuz, dört bin kadına yetiyor mu?
NA: Şimdi artık Kızıltepe’de kadın çalışması başladı, Batman’da başladı, onlar kendi gönüllülerini oluşturmaya başlıyorlar ve bu 40 kişinin yükü hafifleyecek bence. Ya da başka yerlere yönelecekler. Çalışmayı genişletirken her ilin kendi gönüllülerini yaratmasını da hedefliyoruz. Onlar da aynı süreçten geçiyorlar. Şimdilik yetiyor yani.
HD: Şimdilik yetiyor; ama olay büyüdükçe, bölge büyüdükçe her bölgenin kendi gönüllü potansiyeline ulaşması gerekiyor.
NA: Evet, sadece KAMER’den bahsediyorum. Şu anda üç yerde kadın çalışması başladı ama biz o çalışmaların hiçbirini KAMER’e bağlamadık. Bağımsız kuruluşlar olarak açılmalarını özellikle istedik çünkü hantal bir sivil toplum örgütü yapısı istemedik. Merkezi olmasın istedik; bu hem eşit ilişkiyi daha kolaylaştırıyor, hem kadın çalışmasında hakikaten yüz kilometre ötede bile çok farklı bir sorunla karşılaşılabiliyor ve o sorunun çözümünü ancak yereldeki insanlar daha iyi bilirler.
HD: Yani siz bir eşgüdüm sağlıyorsunuz, ama herkes kendi problemlerini ve çözümlerini kendi saptayıp çözmeli diyorsunuz. Doğru mu anladım?
NA: Evet, evet. Şimdi dört-beş tane sivil toplum örgütü olduk. Önümüzdeki on yıl içerisinde beş yıl içerisinde on ile girebilmiş, on ilde kadın danışma merkezlerinin açılmış olmasını öngörüyoruz. Umarız olur, onlarla kardeş kuruluşlar olacağız. Yan yana durabilen sivil toplum örgütleri olmayı hedefliyoruz.
HD: Sizden bir daha duymak istiyorum, hepimizin bir daha dikkatimizi çekmenizi istiyorum, sizce gönüllülük nedir?
NA: Belki maddeler halinde sıralayarak söylemek daha doğru olacak; gönüllüler istediğimiz zaman çağırıp çalıştıracağımız kişiler değildir. Gönüllüler de kendi programlarına göre sivil toplum örgütlerine girip çıkan, istedikleri yerlerde çalışan kişiler değildir. Yani gönüllülük keyfiyet demek değildir. Belli bir disiplini içerisinde karşılıklı mutabık kalınarak, belli programlar içinde ve programın yetki ve sorumluluğunu taşıyarak çalışmak demektir. Başka bir şeye daha dikkat çekmek istiyorum, özellikle kadınlar söz konusu olduğu zaman sanki gönüllü, mesela gönüllü bilgi birikimini paylaşmak istiyordur belki ya da sadece zamanını paylaşmak istiyordur, maddi bir paylaşımda bulunmayacaktır, ama gönüllüler ayrıca bir de sanki parası olanlarmış gibi değerlendiriliyor, bunu da yanlış buluyorum ben.
HD: Aynı fikirdeyim.
NA: Bütün gönüllülerimize çalışmanın giderleri kadar, belki bir de çalışma arasında bir keyif yapıp bir bardak birşey içebilecek kadar önerdiğimiz bir para oluyor sürekli ve bu parayı kendimiz kazanıyoruz. Çünkü bir sürü işletmelerimiz falan var. Bir o parayı gönüllümüze teklif ederiz, hepsine ederiz hiçbir ayrım gözetmeden ama gönüllülerimizin bir kısmı bunu almayacağını, kuruma geri bağışlayacağını söyler; onun karar verebileceği bir şeydir.
HD: Çünkü ihtiyacı yoktur herhalde, değil mi?
NA: Evet. Ama genellikle var ihtiyacı, yani gönüllü yaptıkları bir şey için de, kadınlar çalışmıyorlar, özellikle bizim bölgemizde kadın çalışan sayısı çok düşük ve kadınların ancak ev masraflarını karşılayacak kadar paraları var. Gönüllü yaptıkları bir iş için de para harcamak istemeyebilirler.
Masraflar karşılanmalı
HD: Yoktur belki de zaten, değil mi?
NA: Yoktur, evet.
HD: Evet, benim de çok inandığım bir şeyin altını çizdin, teşekkür ediyorum. Bence de gönüllülük bir işi parasız yapmaktır. Ama zaten para kazanmak için yapmıyor, söylediğiniz gibi masraflarını karşılıyorsunuz onun, değil mi? Böylelikle herkese gönüllü olma şansı tanınmış oluyor. O parası olmayan kişinin masraflarını karşılamakla herkese gönüllü olma şansı vermiş oluyorsunuz.
NA: Evet. Hatta şöyle bir şey de var. Bazen uzman desteklere ihtiyacımız oluyor, böyle de gönüllülerimiz var. Mesela profesyonel yaptığı işi yaptığı zaman çok büyük para kazanacakken haftada iki gününü bize ayıran, oralardan çok cüzi ücretler alarak çalışan uzmanlar da var. Bence onlar da gönüllü. Onları da gönüllülük tanımı içine alabiliriz.
HD: Ben de aynı fikirdeyim. Peki, demin söylediklerinden anladığım kadarıyla bir de sizin maaşlı çalışanlarınız da var. Kaç kişi var?
NA: Yedi de maaşlı çalışan personelimiz var. Yedi kişi.
HD: Yani yedi maaşlı, 40 da gönüllüyle dört bin kadına hizmet veriyorsunuz... Peki gönüllü ve çalışan işbirliği sorun yaratıyor mu, bunu nasıl sağlıyorsunuz, bu işbirliğini?
NA: Sorunsuz bir işbirliği olmaz zaten. Sorun oluyor tabii ki zaman zaman, ama sorunları görüp onu uygun bir şekilde çözmek, o sorunların çatışmaya yol açmasına izin vermemek önemli. Böyle bir şey olmuyor.
HD: Ne tip sorunlar oluyor desem, en çok karşılaştığın sorunu hatırlıyor musun?
NA: Yani ilk açıldığımız zaman şöyle sorunlar yaşamıştık. Gönüllü, programı olduğu zamanın dışındaki boş zamanları da gelip orada geçirmek isteyebilir. Böyle bir şey oluyor, ki bizim işimizde bu mümkün değildir. Çünkü şiddet yaşamıştır kadın, başvuruya geliyor, kimseyi görmek istemiyor orada, bu bir sorundur. Bunu anlatabilmek gerekti, bunu anlattık, çözüldü.
HD: Bağlandığı için daha çok gelmek istiyor ama bu sefer esas yapmak istediğiniz işe engel oluyor hale gelebiliyor.
NA: Evet, evet.
HD: Gönüllü kuruluş olmanın iyi tarafları, zor tarafları neler diye sorsam...
NA: Vallahi bence gönüllü kuruluş olmak zaten zorluklarıyla birlikte ele alındığı zaman güzel. Kolay olan hiçbir şey iyi değil. Bizim yaptığımız iş çok zor. Hani bu çok kapalı ilişkilerin söz konusu olduğu, kadının hiç izine rastlamadığınız bir yerde kadın çalışması yapıyorsunuz. Çok fazla zorlukları var ama zaten onları fark etmek, onları yaşamak, onları çözmeye çalışmak güzellik katıyor işe. Duygusal olarak tatmin eden bir iş yapıyorsunuz.
HD: Anlamlı bir iş yapıyorsunuz.
NA: Çok anlamlı evet. Geriye dönüp baktığınız zaman anlamlı bir yaşam sürmüşsünüz, bu işin en güzel yanı.
HD: Zorluklar da var, demin söylediğiniz gibi; mesela gönüllüler arasında birtakım iletişim sıkıntıları oluyor mu, bu tip şeyleri çözmek gibi sorunları çözmek gibi sorumluluklarınız da oluyor mu?
NA: Evet oluyor, onu da işte şöyle çözmeye çalışıyoruz: Ayda bir, iki ayda bir genel toplantılar yapmaya çalışıyoruz. Hem tam zaman çalışanların hem gönüllülerin katıldığı sohbet toplantıları ya da eğlenceler, bazen sadece keyif yapmak için bir araya geliyoruz. Orada ilişkiler yeniden canlanıyor.
HD: Peki, sizin yurtiçi veya yurtdışında başka sivil toplum kuruluşlarıyla veya kuruluşlarla işbirliğiniz var mı?
NA: Biz başlarken her adımda bir sivil toplum kuruluşuyla işbirliği yaptık, acil yardım hattı çalışmasında Mor Çatı’dan çok büyük destek aldık. Çocuk projelerimize başlarken Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı’yla işbirliği yaptık. Şu anda Ankara Kadın Danışma Merkezi ve Mersin Bağımsız Kadın Derneği ile ortak bir proje yaratıyoruz, yürütüyoruz. Dört bin kadına hem şiddeti anlatıyoruz hem şiddeti ölçmeye çalışıyoruz, böyle bir programımız var. Çok iyi iş birliğimiz var.
HD: Bunun size ne yararı var?
NA: Bilgi ve deneyim paylaşımı sağlıyor. Çok önemli. Biz sağladığımız bu yararı şimdi bizim bölgemizdeki diğer illere sağlamaya çalışıyoruz. Yani biz gerçekten Mor Çatı’dan çok şey öğrendik, ama öğrendiklerimizi biz şimdi Batman’daki kadınlara anlatıyoruz.
HD: Türkiye’de bu konuda biraz sıkıntı olduğunu düşünüyorum, işbirliği konusunda. Siz sivil toplum kuruluşu olarak bunun yararlı olduğuna inanıp uygulayanlardan birisiniz.
NA: Her zaman başarılı olmuyor tabii, o da başlı başına ayrı bir program konusu olabilir, o yüzden o konuyu açmayalım...
(Açık Radyo'da yayımlanmıştır / Deşifre eden: Aydan İlkbahar)